Salka Valka

1955 yılında Nobel Edebiyat Ödülü alan İzlandalı yazar Halldór Laxness'in başyapıtı olarak kabul edilen Salka Valka, sizi 20. yüzyıl İzlanda'sında küçük bir balıkçı köyüne götürüyor.

Daha iyi yaşam koşulları umuduyla kuzeyden güneye göç etmeye çalışan anne Sigurlina ve kızı Salka, parasızlık yüzünden Oseyri adında, dağların arasında küçük ve fakir bir balıkçı köyünde mola vermek zorunda kalırlar. Şartlar elvermediği için de bu köyden bir daha ayrılamazlar.  

Yazar, akıcı ve edebi bir kaygı gütmeden yazdığı metinde, İzlanda'nın o soğuk, çoğu zaman kasvetli, tuz, balık ve deniz kokan köyünü ve köyün fakirliğini okuyucuya etkileyici bir şekilde hissettiriyor. Yoksulluğun ve talihsizliklerin çok yer kapladığı bu romanda yazar olayları fazla dramatize etmeden okuyucuya tam da olması gerektiği gibi aktarıyor.

Salka Valka, çok küçük yaşlarından beri bağımsız ve güçlü karakteriyle dikkat çekiyor. Annesinin ordan oraya savrulan zayıf karakterine, yaşamak için başkalarına, özellikle erkeklere ihtiyaç duyuşuna hep sinirlenir ve bu sebeple annesi ile arasında çekişmelerle dolu bir ilişki oluşur. Çevresinde gördüğü kadınların hayatın zorluklarına karşı tek başlarına dik duramayışları, Salka'yı küçük yaşlarda "kadın olmamaya" karar vermeye itmiştir ve belki bu yüzden diğer küçük kızlarda görülmeyen bir davranış olarak pantolon giymeye karar vermiştir. Köyde sık sık "Pantolonlu Kız" diye anılan Salka, çoğunlukla balık temizleyerek emek karşılığında tüketim eşyasının takas edildiği prekapitalist nitelikli işlerde çalışmıştır. Kitabın ilk yarısı, köylünün emeğinin zenginler tarafından sömürüldüğü, Salka ve annesinin de bu sömürüden maddi ve manevi pek çok yara aldığı olaylardan oluşuyor.

Kitabın ikinci yarısında ise, dönemin İzlanda'sındaki siyasi olayların küçük bir köyün sakinlerini nasıl etkileyebileceğini görüyoruz. Rusya'dan gelen Bolşevizm akımıyla birlikte köylüler bir dönem bu akımı savunurlar, sendikalaşırlar, grev yaparlar; bir dönem bu akımla savaşırlar, hainlik olduğunu düşünürler. Kısaca bu insanlar farklı ideolojiler karşısında bocalarlar. Politik anlamda hem köylü hem de siyasi kesim için çalkantılı bir dönemdir ve Salka'da tüm bu sürecin ekseninde hem bir birey hem de toplum olarak doğru olanı yapmaya çalışır kendince. Aynı zamanda bu köyde yaşanan siyasi olaylarla, o dönemin politik güçlerinin de bir eleştirisini sunar yazar. Romandaki en güçlü sosyalist karakterlerden birinin kendi bireysel kurtuluşu için ABD'ye gitmesi gibi düşündürücü bir şekilde de son bulur roman. Etkileyici ve güçlü bir kadın karakterin olduğu, okurken keyif veren ama aynı zamanda içinizi de burkan, buram buram deniz kokan bir yapıt.

Toplumda nerede duracağını bilmeyenler hem kördür, hem sağır.