Ocak 3, 2021

Yaşamak - Yu Hua

Yaşamak - Yu Hua

Çin edebiyatına attığım ilk adım olan Yaşamak, soluksuz okuduğum, çok etkileyici bir deneyim oldu benim için.

Köy köy dolaşıp türkü derlemesi yapan bir gezgin, bir gün tarlasını sürmeye çalışan Fugui adında yaşlı bir köylüye rastlar. Kitap da Fugui'nin çocukluğundan yaşlılığına kadarki dönemini kendi ağzından anlatmasından oluşur.

Oldukça zengin bir ailede doğan Fugui, hataları yüzünden maddi ve manevi büyük kayıplar yaşar.Gençliğinde oldukça hovarda ve aylak olan Fugui, ailesinin tüm servetini kumarda kaybeder. Düştüğü sefaletin içinde ailesi için didinip dururken ve sevdiklerinin ardı arkası kesilmeyen ölümlerine şahit olurken olağanüstü bir trajedi serilir gözlerimizin önüne.

Bu trajik olay örgüsünden ziyade kitabın, o dönemin Çin sosyo-politik olaylarını köylü ve yoksul insanların gözünden görmemizi sağlaması benim hoşuma giden tarafı oldu.

Dönemin Siyasal Olayları

Kitaptaki etkisini en çok hissettiğimiz olay 1958-1961 yılları arasında Çin Komünist Partisi tarafından, Mao Zedong liderliğinde gerçekleştirilen Büyük İleri Atılım kampanyası. Kampanya hızlı bir sanayileşme ve kolektifleştirme yolu ile ülkeyi tarım ekonomisinden sosyalist bir topluma dönüştürmeyi amaçlıyordu. Bu kampanya çerçevesinde köylülerin sahip olduğu nerdeyse her şeye el konulmuş, kişisel üretimler yasaklanmış, komünler kurularak kolektif üretim amaçlanmıştır.

Yaşamak'da bu kampanyanın izlerini net bir şekilde görüyoruz; köylülerin tencerelerine, tuz, pirinç gibi yemek yapmak için kullandıkları gıda ve eşyalara el konuluyor. Yemek yapmak için hiçbir eşyası kalmayan köylüler, ortak bir yemekhaneden istedikleri kadar yemek alabiliyorlar. Köyün muhtarına artık muhtar değil, yoldaş başkan demeleri gerekiyor. Köylüler her gün yoldaş başkanın önünde sıraya giriyor ve iş bölümü gerçekleştiriliyor.

Kampanyanın başarısız olmasıyla o dönem büyük bir kıtlık başlıyor ve milyonlarca Çinli açlıktan hayatını kaybediyor. Bu kıtlık dönemini roman iliklerimize kadar yaşattırıyor bize.

Diğer bir siyasal olay olan Kültür Devrimi yine Mao'nun önderliğinde Çin Devrimi'nin ruhunu yeniden canlandırmak amacıyla başlattığı bir hareket. Bu döneminde oldukça kanlı, işkenceli ve sancılı geçtiğini anlıyoruz kitaptaki anlatılanlara göre. Mao'nun kendine muhalif olma ihtimali olan sesleri bile nasıl bastırabileceğini okuyoruz satır aralarında.

Dönemle ilgili bazı terimler benim için ilgi çekici oldu. Mao'nun ilk olarak 1956 yılında Çin Komünist Parti'ndeki gerici eğilimleri tanımlamak için kullandığı "Kapitalist Yolcu" terimi, toplumu er ya da geç "kapitalist yola" sokacak olan burjuva güçlerinin baskısına boyun eğdiği ve sonrasında Devrim'i kapitalist istikamete çekmeye çalıştığı düşünülen kişi ya da gruplar için kullanılan bir isim. O dönemde de kapitalist yolcu olduğu düşünülen kişilerin sürekli işkence ve dayağa maruz kaldığını okuyoruz. "Dazibao" da üzerinde politik bir sloganın, muhalif bir düşüncenin ya da bir duyurunun kocaman harflerle yazılı olduğu büyük duvar posterlerine verilen bir ad. Genellikle politik fikir ayrılığını ifade etmenin önemli bir aracı olan dazibao'ların Kültür Devrimi sırasında halkı bilinçlendirmek ve provake etmek gibi çok önemli işlevleri olmuştur. Öyle ki kitapta sadece poster veya duvar yazısı şeklinde değil, Fugui'nin kızının yastık ve yorgan kılıflarının bile dazibao'lardan oluştuğunu okuyoruz. Yine kitabın bir bölümünde kızıl hareket sorumlusu genç bir lider, köyde neden hiç dazibao olmadığı konusunda yoldaş başkanı azarlamış, onun kapitalist yolcu olup olmadığını sorgulamıştır.

Sonuç

Yoksulluk, açlık, savaş ve ölümlerle örülü bu romanda Yu Hua, okuyucuya çok yoğun duygular yaşatıyor. Sade ve akıcı bir dille yazılmış, ve Bahar Kılıç tarafından Çince aslından okuduğum çevirisi de oldukça özenli görünüyor. Okuyanın uzun süre etkisinde kalacağını düşündüğüm bir roman.

“Artık öyle bir noktaya geldik ki yaşamak ya da ölmek önemli değildi. Ölmeden önce bir parça ekmek yiyebilirsek mutlu olacaktık.”
Parada pulda gözüm yok! Her sene sana yeni bir çift ayakkabı dikebildiğim sürece mutlu olacağım.
Hepimiz sıradan insanlardık. Elbette ülke sorunlarına karşı ilgisiz değildik, sadece olanları anlamıyorduk.